İnsanlık sürekli olarak evrilme halinde. Bu evrilmenin temelinde de insan üstünlüğü yer almakta. Söz konusu üstünlüğe göre uygarlıklarını, medeniyetlerini geliştirmekte. Coğrafi keşifler ve sanayi devrimine kadar verdiğimiz tahribatlar doğanın kaldırabileceği seviyelerdeydi. Bizi diğer canlılardan ayıran düşünebilme dürtümüz, bilmek, yönetmek arzumuzla birleşince ortaya sürekli birilerinin kaybetmeye, yok etmeye, güce dayalı olarak yönetme çıkmaya başladı. Bunun sonucunda da insanlık sürekli bir şeyleri kaybedip öğrenerek günümüze kadar çeşitli sistemler kurarak geldi. Şuan ki sistemde yine birilerinin kaybetmesine, diğerinin kazanmasına göre dayalı bir mantıkla kanunları, yönetmelikleri koyup, buna göre uygulamalarını yapmaktayız. Bilimin ilerlemesinin sonucunda insanlığın zarar görmesi sebebiyle dünyada çevre mühendisliği ortaya çıkıyor. Buna göre evrilerek yoluna devam ediyor. İnsanın en ilkel iç güdüsü yaşama içgüdüsüdür. Bilim ilerledikçe, bu içgüdüye dayalı olarak karşılığında var olacak olan mesleklerden bir tanesi çevre mühendisliği devam edecektir. Çevre mühendisliği kendi alanında uzmanlaşmaya dayalı olarak büyümesini sürdürecek. Kendisine kaynak yönetiminde, biyoenerjide yeni yerler dahi açacak. İnsanlığın ihtiyacının karşılanabilmesi için sanayi büyümeye, daha çok enerji ve ham madde gerekliliği duyacak. Buda daha çok tahribat yaratacak. Bu dünyadaki çevre mühendisliğinin ilerlemesi, büyümesi, evrilmesi, gelişmesi demek. Dünya ile alakalı olan bölümde çevre mühendisliğinin 10 yıl içerisindeki atağının büyük olacağına inanmaktayım. Büyün göstergeler olumlu yönde ilerleyecektir.
Türkiye bu işin neresinde olacak? Türkiye kendi gerekliliklerinden dolayı çevre yönetmeliklerini, kanunlarını, kurallarını ortaya koymadı. Ekonomik zorunluluklardan, yaptırımlardan dolayı bu sektörün içerisine girdi. Dolayısı ile diğer oyuncular doğru ya da yanlış olsa da bununla ilgili bir kültür, sektör oluşturmayı başardılar. Türkiye bazı konularda dayatma ile yaptığı için ne sektörü oluşturabildi, ne de kültürü oluşturabildi. Bu sadece çevrede değil diğer mühendislik alanlarında da aynı sorunu sürdürmekte. O yüzden Türkiye çevre konusunda tam ortada duran bir ülke. Toplumsal çevre kültürünü oluşturmamak temel sorunlarımızdan biri. Eğer çevre mühendisleri olarak sektörde dik duramazsak bu sorun bizim sonumuzu getirecek. Toplumun kendisi bizi diskalifiye edecek. Bu iş önce başka mesleklere daha sonra işinde uzmanlaşan yabancı sermayeli firmalara kalacak. Diğer sorunumuz çevre mühendisi eğitimi. Üniversitelerde çevre mühendisini yetiştiremiyoruz. Yeni gelenlerin ufukları hep parçalı bulutlu ya da gün batımı halinde. Bu sorun sadece çevre mühendisliğinde değil diğer mühendisliklerde de var. Bilim tarihi mühendislikte ilk yıllarda okutulması gereken zorunlu bir ders olmalı. Bilim, sanayi, teknoloji nasıl ilerlemiş, nasıl evrilmiş, insanlık elde ettiği mükafatlara karşılık ne kazanmış ne kaybetmiş anlaması lazım ki sektöre atıldığında herkes kendi işini yapabilsin, ufku açık olabilsin. Aksi halde ufku geniş olmayan genç mühendisler ile yol almak tüneldeki ışığa doğru koşuyorum derken, karşıdan gelen trene çarpmak gibi olacaktır. Herkes kendi işini yapmayı becerebilirse, süpermen gibi tüm sektörlerde hareket etmekten vazgeçerse çevre mühendisliği yine yolunu bulacaktır. Yoksa diğer mesleklere yine yem olup çevre mühendisliği Türkiye'de kalkacaktır.
@hakanmaden umarım sorularınızın cevabını vermişimdir =)