Üyeler Görebilir

Bu yazı yeni mezun bir çevre mühendisi arkadaşın Linkedin üzerinden bana ulaşıp mesleğimle ilgili benden istediği tavsiyeler üzerine yazılmıştır.
Aslında bana bu fırsatı verdiğin için teşekkür ederim. Bana “iş hayatımı gözden geçirme” ve “imkanım olsaydı iş hayatıma başlarken kendime neler söyleyebilirdim” fırsatını yaşattın. İş hayatınıza yön vermek değil yazmamın sebebi, iş hayatında sizden birkaç yıl fazla yol almış biri olarak keşkelerimi ve iyikilerimi yazacağım müsaadenizle.
Zamanında bana bu açıdan kimse gerçek manada yardımcı olmadı, olamadı. Elbette yönlendirenler, fikir verenler oldu. Ama bir kişiye bu anlamda kimse yardımcı olamaz zaten. Bunu şu an anlıyorum. Çünkü birinin neler yapmak istediğini, neler yapabileceğini, içinde ki enerjiyi en iyi kendisi bilir.
Üniversiteyi hem memleketimde okuyarak hem de aynı süreçte eğlenceli ama farklı bir sektörde çalışarak geçirdim. Yurtta kalmanın, bir evi tanımadığım kişilerle paylaşmanın dezavantajlarını veya avantajlarını yaşamadım. Hal böyle olunca üniversite hayatım bir hayli uzun sürdü.
Çevre Mühendisliğinde ki ilk iş deneyimim
Ardından nişanlı olarak hemen askere gittim ve döndüğümde iş bulmam için çok kısa bir zamanım vardı. Günde onlarca alakalı alakasız yere internet üzerinden iş başvuruları yaptım. Derken bir yerden arandım ve şartları düşünmeden / düşünemeden kabul ettim. Fakat daha ilk hafta dolmadan orasının bana göre bir yer olmadığını anladım. Bir çevre danışmanlık firmasında başladım. Çok tecrübeli biri tarafından yeni kurulan ve ilk çalışanı olarak başlamıştım. Ofiste her şey sıfırdı. Sıfırdı derken hiç bir şey yoktu anlamında değil. Yani her şeyi ilk kullanan bendim. Bilgisayarımı ambalajından açan, çıktı almak için yazıcıyı kutusundan açıp kuran, canım çay çektiğinde neredeyse çay makinesini dahi ben sipariş etmiştim. Bunlar güzel şeyler gibi görünüyordu ama bir yere ait olamamanın duygusunu dibine kadar hissetmek ne demek yaşamayan bilemezmiş, o an anlamıştım. Bazen Linkedin’den görüyorum. o firma şu an çok başarılı işlere imza atıyor.
Bu sürede başvurduğum diğer firmalardan da aranmaya başlamıştım ama görüşmelere nasıl gidecektim ki. Zaten bir işe başlamış ve daha ilk günlerimdeydim. Zor bir karardı ve bir tane görüşmeye gittim. Çevre mühendisi olarak değil, üniversite zamanlarımda ki radyo programcılığı ve sunuculuk tecrübemden ötürü pazarlama departmanı için görüşmeye çağırmışlardı. Çünkü o pozisyona başvurmuştum. Benden bir sunum hazırlamamı istemişlerdi. Hazırladım. Beğenildi. Ama kara kara, koskoca bir çelik fabrikasında pazarlama departmanında ben ne yapacağım diye düşünüyordum. Sunumumu çelik sektörünün çevreye olan etkileri üzerine hazırladım. Sonuçta çevre mühendisiydim. Yada şu an düşünüyorum da ben kendimi öyle zannediyormuşum.
İkinci iş deneyimim (yada okulum mu demeliyim?)
Görüşme sonrası bana dediler ki çevre mühendisliği yapmayı düşünmüyor musun? Evet düşünüyorum dedim. Neden yapmıyorsun dediler. Çünkü çevre mühendisi aramıyorsunuz dedim. O zaman gel bizde çevre mühendisliği yap dediler. Bir düşüneyim demedim elbette. 3,5 yıl o çelik fabrikasında çevre mühendisliğini ve hayatı öğrendim. Malum çevre danışmanlık firmasından hizmet alıyorlardı ve yasal zorunlulukları yerine getiriyorlardı. Ama vizyonu geniş bir firma olduğundan çevre konusuna da önem vermek istiyorlardı ve buna benimle başladılar. Benimle diyorum biraz bencilce ama çevre mühendisliği konusunda orası da bende yolun çok başındaydık. Ve bu meslekte ne öğrendiysem orada öğrendim. Bir okul gibi gördüm orayı. Yeri geldi janti giyinip üst yönetim toplantılarına da katıldım, yeri geldi iş kıyafetleri giyip kanalizasyondan elimle atık su numunesi de aldım. Atık sahalarının yönetimi tamamen bendeydi ve çoğu zaman atıkların yüklenmesine bende dahil oldum. Ah o forkliftin benim yönlendirmemle yanaşırken atık yağ varillerine bıçaklarını sokarak deldiği anı hiç unutamam. O zamanlarda ki bağlı olduğum müdürümden de bahsetmezsem olmaz. Buradan belki de ilk defa tanımadığım birine söylüyorum ama az önce de söylediğim gibi bu meslek adına ve iş hayatı adına ne öğrendiysem o zaman ki müdürümden öğrendim. O an keşke bende bunun farkında olsaydım diyorum. Çünkü o anları yaşarken çok kızıyordum kendisine. Bunu kendisi de hissediyordu ve eminim ki biliyordu. O da bu yollardan geçmişti nihayetinde. Hiç bir zaman birbirimize saygımızı ve sevgimizi yitirmedik ama iş konusunda çok çatıştık. Nefes aldırmıyordu desem yeridir. Ama bunları o zamanlarda böyle hissediyordum. Geriye dönüp şu an baktığımda aslında bana iş kadar hayatı da öğrettiğini anlıyorum. Bir iş nasıl yapılması gerekiyorsa o şekilde yapılmasını istiyor ve asla taviz vermiyordu, bizim de taviz vermememizi istiyordu. Bir işi ne zaman teslim etmemiz gerekiyorsa o zaman işi teslim etmemizi istiyordu. Yetiştiremeyecek miyiz o halde bunu süre bittiğinde değil yetişmeyeceği belli olduğu an kendisine söylememizi istiyordu. Sonuçta olabilir, başka işler çıkabilir ve “yahu, ne olacak ki sanki bu kadar sıkmanın, bu kadar titizlenmenin” diyor ve çok kızıyordum kendisine. Bilmiyordum ki kendi işine saygı göstermeyene başkasının neden saygı göstereceğini. Ve benim geciktirdiğim işin domino taşı gibi diğer işleri de geciktirdiğini.
İyikilerim ve keşkelerim
Yazımın başında da değindiğim gibi iyikilerimden biri az önce bahsettiğim gibi bir iş yerinde ve yöneticiyle iş hayatına atılmak diyebilirim.
Yazının devamı için tıklayın :
Son düzenleme: