• Sayın Üyeler,

    Site görünümünün gündüz açık renk tema, gece koyu renk tema olacak şekilde otomatik değişmesini sağlayan bir düzenleme yapılmıştır. Görünümün otomatik değişmesini istemiyorsanız, bu ayarı hesap tercihlerinizden kolaylıkla değiştirebilirsiniz. Açık/Koyu temalar arasında ki geçişin otomatik olmasını istemeyen üyelerimiz üst menüde yer alan simgeler yardımıyla da kolayca geçiş yapabilirler.

    Site renklerinin günün saatine göre ayarlanmasının göz sağlığına faydaları olduğu için böyle bir düzenleme yapılmıştır. Fakat her üye görünüm rengini tercihine göre kullanmaya devam edebilecektir.

Hergün bir şiir paylaş...

Bora E.

Kayıtlı Kullanıcı
Katılım
24 Ağustos 2016
Firma
Özel Bilgi
Bedava
Bedava yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava, bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur bedava;
Otomobillerin dışı,
Sinemaların kapısı,
Camekanlar bedava;
Peynir ekmek değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz, bedava.
 
Gün Olur
Gün olur, alır başımı giderim,
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda.
Şu ada senin, bu ada benim,
Yelkovan kuşlarının peşi sıra.

Dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
Çiçekler gürültüyle açar;
Gürültüyle çıkar duman topraktan.

Hele martılar, hele martılar,
Her bir tüylerinde ayrı telaş!...

Gün olur, başıma kadar mavi;
Gün olur başıma kadar güneş;
Gün olur, deli gibi...

Orhan Veli Kanık
 
bu şiir ben eskilere götürdü...
sene 2010 lisede tiyatroyla uğraşırdık, şiir dinletileri de yapardık bir çok Orhan Veli şiiri ezberimde hala...
 
phone on bin lira
öğrenciden çift kira
lüks oldu sigara bira
coğrafya kaderdir pü
tiktok facebook rezalet
arsız şeyma cahil demet
rabbişkom sen yardım et
coğrafya kaderdir pü
zoraki yaşıyoruz
hep başı kaşıyoruz
bak dolduk taşıyoruz
coğrafya kaderdir pü
:D:D
 
Bu yaşımda ben mi nasihat edeyim size, Şeyh Edebali Osman Gaziye vermiş ayarı❤

Oğul,

İnsan vardır, şafak vaktinde doğar,gün batarken ölürler!
Unutma ki dünya sandığın kadar büyük değildir!
İki parlak güneşe aldanıp sonra da karda, ayazda kavrulup gitme!

Güçlüsün, akıllısın, söz sahibisin!

Ama; Bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen,
Sabah rüzgarında savrulur gidersin.
Öfken ve benliğin bir olup aklını yener!
Daima sabırlı ol, sebatlı ve iradene sahip olasın.
Çıktığın yolu, taşıyacağın yükü iyi bil!
Her işin gereğini vaktinde yap!

Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alynma!
Gördüğünü söyleme bildiğini bilme!
Sözünü unutma! Sözü söz olsun diye söyleme!
Ananı, atanı say, bereket büyüklerle beraberdir!
Sevdiğin yere sık gidip gelme, kalkar muhabbetin, itibar olmaz

Üç kişiye acı:

Cahiller arasyndaki alime,
Zenginken fakir düşene,
Hatırlı iken itbarını kaybedene!

Unutnma ki: Yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir!

Ulularla, düşmanlarını hor görme!
Düşmanını çoğaltma, düşmanlığın başını da sonunu da sen belirle!
Haklı olduğunda kavgadan korkma!

Bilesin ki: atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler!
 
Zaman her şeyin ilacı derler ya, bazen evet, bazen ise asla. Hatta öyle ki, dursun isteyecek kadar daha da kanatır acıyı zaman.
Nasıl desem, zamanla artar özlemin, zamanla daha çok hissedersin yokluğunu veya zamanla daha da yalnızlaşır ve yoksullaşırsın hislerinde.
İşte o zaman, geçmesin istersin zaman. Dursun.
Ama öyle bir oyundur ki zaman, ne yaparsan yap o akmaya devam eder. Körü körüne de olsa yaşamaya, düzenine devam etmeye, düşe kalka öğrenmeye, nefesini çekmeye dalar gidersin.
İnsanoğlunun hem en iyi, hem en kötü huyudur alışmak. Hazıra alışırsın, varlığa alışırsın, yeri gelir yokluğa alışırsın, kendine ve kendinde olmayanı görmeye alışırsın.
Sorgularsın, aramaya alışırsın, yeri gelir bulamadığın cevaba alışırsın. Tatmin olmazsın, pekala demeye alışırsın.
Bütün yaşadıklarını unutup bir güzel söze kanmaya alışırsın.
Çok garip.. Çok eksik..
 
Çok özledim biliyor musun?
Her şeyini her şeyini çok özledim.
Gülüşünü yakından görmeyi çok özledim.
Gözlerinin benim için kısıldığını görmeyi çok özledim.
Bana sarılmanı çok özledim.
Sarıldığında kokunu içime çekmeyi çok özledim.
Kafamı kaldırdığımda gülerek beni izlediğini görmeyi çok çok özledim.
Beraber saatlerce oturup dertleşmeyi çok özledim.
Yanımda olmanı çok özledim.
Daha sayamadığım o kadar çok şey varki...

(Anonim - Çok Özledim)​
 
Aşk İki Kişiliktir
Değişir yönü rüzgarın
Solar ansızın yapraklar;
Şaşırır yolunu denizde gemi
Boşuna bir liman arar;
Gülüşü bir yabancının
Çalmıştır senden sevdiğini;
İçinde biriken zehir
Sadece kendini öldürecektir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.

Bir anı bile kalmamıştır
Geceler boyu sevişmelerden
Binlerce yıl uzaktadır
Binlerce kez dokunduğun ten;
Yazabileceğin şiirler
Çoktan yazılıp bitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına.
Aşk, iki kişiliktir

Avutmaz olur artık
Seni bildiğin şarkılar;
Boşanır keder zincirlerinden
Sular tersin tersin akar;
Bir hançer gibi çeksen de sevgini
Onu ancak öldürmeye yarar:
Uçarı kuşu sevdanın
Alıp başını gitmiştir;
Ölümdür yaşanan tek başına.
Aşk, iki kişiliktir.

Yitik bir ezgisin sadece
Tüketilmiş ve düşmüş gözden;
Düşlerinde bir çocuk hıçkırır
Gece camlara sürtünürken;
Çünkü hiç bir kelebek
Tek başına yaşamaz sevdasını,
Severken hiç bir böcek
Hiç bir kuş yalnız değildir;
Ölümdür yaşanan tek başına,
Aşk, iki kişiliktir.

ATAOL BEHRAMOĞLU
 
- Okul Bahçesi -
Yağmurlu bir Kasım günü,
Cebimde ıslanmış bir mektup,
Zar zor toparlamışım kendimi,
Sol yanım alev, alev,
Seni bekliyorum okul bahçesinde,
İçimde deli bir cesaretle,
Hayatım boyunca unutamayacağım
O ses yankılanıyor uzaklardan ve gittikçe yaklaşıyor,
Merdivenlerde bir koşuşturmaca,
Acı siren sesleriyle bir ambulans geliyor okulun bahçesine,
Bilinmez bir korku kaplıyor içimi,
Ve sedyede görüyorum seni rengin soluk bembeyaz, bir melek gibi,
Koşuyorum hiç durmak sızın boş sokaklarda yağmura karışan göz yaşlarımla,
mezarlıkta alıyorum soluğu Annemin başucunda,
Bir yandan dua ediyorum, bir yandan kendime, kaderime kızıyorum,
ben sevdiğim için mi ölüyor insanlar önce Annem şimdi sen,
Sevmem bir daha kimseyi,
Mezarlıkta biraz ağladıktan sonra eve gidiyorum, dua ediyorum sabaha dek,
Ve ertesi sabah okulda alıyorum acı haberi küçük kalbin hayata dayanamayıp durmuş kalp krizi geçirmişsin ve melek olmuşsun.
Şimdi yıllar geçti hala aynı mahalledeyim, evlendim çocuklarım oldu,
hatta kızım bizim okulda okuyor o bahçede geziyor, seni son gördüğüm yerde, Annemi her ziyaretimde, senin yanınada uğruyorum,
her seferinde iki gülle gidiyorum mezara, biri sana biri Anneme iki beyaz gül, hayatıma giren iki meleğe.
Birde o mektup var senden kalan,
Sana vermek için beklediğim o ıslak mektup hala saklıyorum onu,
Merak ediyorsundur ne yazıyor diye,
Şöyle başlıyor;
Bunları yazı yorum çünkü seninle konuşacak cesaretim yok, sana saçma gelebilir ama öyle işte,
Annemi kaybettikten sonra fazla çevrem olmadı yalnız gezdim hep, sessiz yalnız bir çocuk oldum ,
bu yüzden okulda deli diyende oldu bir sürü şey zırvalayanda oldu, ama sen, sen başkaydın benim için,
Annemin gülüşleri vardı sende, belki bu yüzden farklıydın, seni her gördüğümde boğazım düğümleniyor
konuşamıyordum bu yüzden bu mektubu yazma kararı aldım bilmiyorum cesaret bulup da vere bilir miyim sana,
ha birde ricam var senden tek sen okursan sevinirim,
sana olan hislerime karşılık vermesen bile aşkıma saygı duymanı isterim...
Sen hatırlar mısın bilmiyorum ama, benim hiç unutamadığım bir gün var. Hani okul gezisine çıkmıştık ya,
sıcak bir haziran günüydü, okulların kapanmasına sayılı günler kala, hayatımda ilk defa uzun bir yolculuğa çıkacaktım çok korkuyordum.
Cam kenarında oturuyordum, korkularım epilepsi nöbetlerimi tetiklemişti, kriz geçiriyordum ve sen yaklaştın o an,
gözlerinden süzülen bir iki damla yaşa inat, güçlü gözüküyordun.
Elini saçlarıma atıp kulağıma fısıldadın " ölmek için çok küçüksün lütfen yaşa" dedin .
Boynuma , yüzüme kolonya sürüyordun.
Öğretmenler dahi panik olmuşken, sen o minicik kalbinle, minnacık ellerimle bana şifa olmuştun.
O gün aşık olmuştum sana, evet sana aşığım......
Yazıyordu o mektupta, bak ben hâlâ yaşıyorum, bak hâlâ ölmedim. O gün, o minik ellerini tutup sana şifa
olamadım, " ölmek için çok küçüksün" diyemedim. Sanki sen doğa üstü güçlere sahiptin,
sanki orada bütün gücünü bana verip beni hayata döndürdün, sanki bu yüzden, benim yüzümden yorgun düştün...
Sen, sen öldün. Maalesef ben hâlâ yaşıyorum...

( Cem BOSTAN - Sana Adanmış Şiirler )
 
Yine sana sesleneceğim
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Senin kim olduğunu en çok bilerek
İsyankar zambakların çılgın nilüferlerin
Dört nala açan kiraz çiçeklerinin
Dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
Sarı bir hüzün kızıl bir gurur
Ve siyah bir öfkeyle konuşacağım sana
...........

Sana oklardan değil yaylardan bahsedeceğim
Gülün dikeninden değil
Gülleri ve dikenleri doğurmaktan yorulmayacağım
Topraktan söz açacağım
Akan su gelmeyecek kelimelerime
Suyu şefkatle kucaklayan damlaları dinlendireceğim
............

YİNE SANA SESLENECEĞİM
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Bilmek istemeden
.........

Alaattin'in sihirli lambasından çıkan cin bana gelseydi
Ve ne dilersem dilememi isteseydi
Hiçbir şeyi elde etmeyi dilemezdim
Bir şeyden vazgeçmek isterdim sadece
Hayatta bir şeyden vazgeçmek lütfedilseydi
Bedeli her şeyim olsa bile
Sana seslenmekten vazgeçmek isterdim
Garip değil mi sana seslenmekten vazgeçtiğimi
Bundan hoşlandığımı düşünüyorsun belkide
Oysa sana seslenmek bütün hesaplarımı gördüğüm şu dünyadaki
Tek geride kalmış hesap benim için
Bu dünyadaki tek yük
Bu seslenişin kalbini avucumda tutabilmek

Kürek mahkumu için kürek neyse
Benim içinde sana selenmek o
Bir yandan gemiyi ufka ulaştırmanın tek yolu
Öbür yandan bileklerimden sızan kanların
Gönlümü işgale yönlendiği bir rotanın can suyu
Oysa ben sana kürekten değil gemiden bahsetmek isterdim
Atalarım bana kadınlara gökyüzünü
Gemileri ve yelkenleri anlatmayı öğrettiler
Sen kürekleri yağlı urganları
Geceyi siyaha gömen fırtınaları öğretmeye çalışıyorsun
Sana ellerimle dokunarak gözlerimle okşayarak
Göstermek istedim
Rüzgarla şişen beyaz yelkenleri
Ama senin vaktin yoktu
Ben bunu hiç anlayamadım
Kavmimin kadınları bana öğretmediler ki
Bazı kadınların beyaz apoletlerden daha çok
Siyah apoletleri sevebileceğini
.............

Sana sesleniyorum
Ve gözlerin bileklerimden parmak uçlarına
Toplanmış kan pıhtılarını seyrediyor
Kürekleri bırakamıyorum
Önce yücelttiğin sonra terk ettiğin aşkın onuru için
Kalemi biran elimden düşürmüyorum
Ankara Kalesinin önünde
SANA SESLENİYORUM
..............

Benden kaçıp cennete gitmek isteseydin
Seni cennetin kapısına kadar götürürdüm
Bana gelmek için seni korkutan cehennem olsaydı
Cehennemle konuşur
Seni ona anlatabilirdim
Oysa sen ne cenneti isteyebilecek kadar aşık oldun
Nede cehennemi isteyebilecek kadar ayrılık
Seviyorum seni ama dedin
Hoşça kal diye ekledin
Şimdi gitmeye mecburum
Belki yine gelirim, umarım gelirim
SON SÖZÜN OLDU

Cennet ve cehennemin dillerini
Savaş naralarını ve aşk şiirlerini
Gazelleri ve boleroları öğreten atalarım
Senim sözlerinin anlamını öğretmediler
Hiç bir şey söylemeden gittin
Ayrılığın dilsiz olduğunu ben senden öğrendim
Dilsiz olanın yaşayabileceğini sen öğrettin bana
Ve kalemimle ilk defa yavan gözlerle baktın

Yine yeniden sadece sana sesleneceğim
Müebbet bir aşk dışında
Bildiğim tüm duygularımı terk edeceğim
SANA SESLENECEĞİM YİNE
Seni sadece kuru bir sevgiyle değil
Derin bir hüzünle binlerce yıllık bir gururla
Ve pervasız bir öfke ile sevdiğimi duyuyor musun?
Mütevazi bir sevgiyle değil
Küstah bir aşkla sevdim seni

Ben OSMANLI gibi
Kollarımın yetişmediği bir aşkı kucaklamaya çalışırken
Ölen köprülerin ülkesindeki Venedik'teki son sancağı
Kışın üşümemek için şal yaptın kendine
Neden bilmiyorum özlemin artıyor içimde
Gün geçtikçe eksilir demiştim oysa
Atalarımın öğrettiklerine ters düşse de
Sana inanırım bilirsin
Zamanla unutursun demiştim
Niye daha derinleşiyor öyleyse
Derinleşiyor özlemin
Ve gönlümde bir iç savaşta dökülen kanları
Coşturuyor ayrılık sözlerin
Öfkelerimin kararlılığını
Aşka katık ederek konuşacağım
Bedenim bu dünyayı terk edene kadar
............

Öyle sanıyorum ki
Hüzünle ve acıyla pek barışık olmadığın için
Benden uzun yaşayacaksın
Benden sonra kelimelerim gelecek gönlüne
Onların benden geldiğini bir tek sen bileceksin
Küstah bir aşkla seveceğim seni
Ben savaş ve ölümle haşir neşir olan
Kelimeler dışındakileri unutmaya gayret edeceğim
Ömrün geri kalanında
SANA SESLENECEĞİM YİNE

Ben seni beyrut gibi sevdim ama
Sana ne Mağribi nede Manhatten'i anlatamadım
Bağdat ve Şam'ı işgale yeltenmişken
Venedik' ten gelen ihanet tarumar etti ordularımı
Sarı bir keder, kızıl bir kibir, siyah bir isyanla konuşacağım sana
Senin kim olduğunu hiç bilmeden
Ağlayan zambakların dudak kıvrımlarına yoldaş olacağım
Senin kim olduğunu en çok bilerek
Kavmimin bana vadettiği tüm aşkları terk edeceğim
Müebbet bir aşk, Sarı bir hüzün
Kızıl bir gurur ve siyah bir öfkeyle konuşacağım
Bu dünyayı terketme müjdesi gelene kadar
..........

Hüznü, gururu ve öfkeyi bilseydin keşke
Hüznün beni aşan taşkınlığını
Gururumun binlerce yıl önceden miras kalmış hoyratlığını
Öfkelerimin hiç bir zaman sona ermeyecek ve azalmayacak kararlılığını
Anlayabilseydin
ANLATABİLİRDİM SANA
Seninle yaşana bir aşktan sonra
Ayrılığın ölüm bile olsa
MAVİ BİR ÖLÜM OLACAĞINI

Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 
Başkalarını Kırarak Kendimizi Onaramayız?

Zor günlerden geçiyoruz. Belirsizliğin sisli havasında herbirimiz kendine göre farklı dozlarda kaygı ve korku içinde ve bunu herkes kendine göre bildiği en iyi yolla ifade ediyor.

Böyle vakitlerde korkuyu ardında saklayan bir öfke de yükselir ve isteyerek ya da farketmeyerek kırıcı yaklaşımlar başlar.

*Karşısındakinin ne kadar beceriksiz, yetersiz, deneyimsiz, bir şekilde eksik olduğunu nerdeyse keyifle gözüne sokan kişiler,

* İçinden geçen öfke ve stresi filtresiz, karşısındakine boca edenler,

*Canın yanıcı bir madde olduğunu farketmeden, tutuşturuverenler,

İçimizde hissettiğimiz o acı, kaygı, yetersizlik, korku öyle geçmeyecek, GEÇMEZ !

?Yapmayalım boşuna ! Önce içimizdeki acıyı, kaygıyı farkedelim / kabul edelim/ sarıp sarmalayıp & iyileştirelim.

? İhtiyacımız ölçüsünde bize iyi gelen, zihnimizi temizleyen, sağlıklı şeylere odaklanalım. Hepimizinki aynı değil. Ne iyi geliyorsa.

? Destek isteyelim, destek olalım. Elimizden geldiğince....

Bir yazıma bir arkadaşımız yorum yapmış: "Bu yazdıkların fakirlere de iyi geliyor mu" diye. Elimden şuan bu paylaşımlar geliyor, maddi durumundan bağımsız birilerine iyi gelir diye umuyorum

?Özetle, Kendimizi onarmak için, başkalarıyla uğraşmayı bırakıp, kendimize çok iyi bakalım ?
 
Hastalar
Kardeşlerim
İyileşeceksiniz.
Ağrılar, sızılar dinecek
Yumuşak, ılık bir yaz akşamı gibi inecek
Ağır, yeşil dalların ardından rahatlık.
Hastalar, kardeşlerim,
Biraz daha sabır, biraz daha inat.
Kapının arkasında bekleyen ölüm değil, hayat.
Kapının arkasında dünya, dünya cıvıl cıvıl
Kalkacaksınız yatağınızdan, gideceksiniz.

Tuzun, ekmeğin, güneşin tadını
yeni baştan keşfedeceksiniz.
Sararmak limon gibi, mum gibi erimek,
devrilmek kof bir çınar gibi ansızdan,
kardeşler, hastalar,
biz ne limonuz, ne mum, ne çınar.
Biz insanız çok şükür
çok şükür biliriz,
ilacımıza
umudu katmasını
yaşamak gerek diyerek
ayak direyip
dayatmasını

Hastalar,
kardeşlerim
iyileşeceksiniz
Ağrılar, sızılar dinecek,
Yumuşak, ılık bir yaz akşamı inecek,
ağır yeşil dalların ardından rahatlık.

Nazım Hikmet
 
Yıkık

Bugün yıkığım biliyor musun?
Ezginim, çaresizim, umutsuzum
Sancılıyım bırakma beni, insanlar kötü
Bırakma beni korkuyorum.

Bir deli otlar büyüyor içimde
Sancılıyım, yorgunum, kederliyim
Bu halini sevdim gitme kal
Çamurlar çirkefler içindeyim

Bir dayak yemiş adamım şimdi
Bezginim, kararsızım, yılgınım
Al götür beni o kayıp gecelere
Yeter ikimize yalnızlığım

Ümit Yaşar Oğuzcan
 
Şiir olmasa bile şiir hissi yaratıp beni içine daldığım dünya sıkıntılarından bir nebze uyanmamı sağlayan bir <hitit duası>


tanrım,
beni yavaşlat.
aklımı sakinleştirerek kalbimi dinlendir...
zamanın sonsuzluğunu göstererek bu telaşlı hızımı dengele...
günün karmaşası içinde bana sonsuza kadar yaşayacak tepelerin sükunetini ver .
sinirlerim ve kaşlarımdaki gerginliği,
belleğimde yaşayan akarsuların melodisiyle yıka, götür.
uykunun o büyüleyici ve iyileştirici gücünü duymama yardımcı ol...
anlık zevkleri yaşayabilme sanatını öğret;
bir çiceğe bakmak için yavaşlamayı,
güzel bir köpek ya da kediyi okşamak için durmayı,
güzel bir kitaptan birkaç satır okumayı,
balık avlayabilmeyi, hülyalara dalabilmeyi ögret...
her gün bana kaplumbağa ve tavşanın masalını hatırlat.
hatırlat ki yarışı her zaman hızlı koşanın bitirmediğini ,
yaşamda hızı arttırmaktan çok daha önemli şeyler oldugunu bileyim...
heybetli meşe ağacının dallarından yukarıya doğru bakmamı sağla.
bakıp göreyim ki, onun böyle güçlü ve büyük olması yavaş ve iyi büyümesine bağlıdır...
beni yavaşlat tanrım ve köklerimi yaşam toprağının kalıcı değerlerine doğru göndermeme yardım et.
yardım et ki, kaderimin yıldızlarına doğru daha olgun ve daha sağlıklı olarak yükseleyim.
ve hepsinden önemlisi...

tanrım,
bana değiştirebileceğim şeyleri değiştirmek için cesaret,
değiştiremeyeceğim şeyleri kabul etmek için sabır,
ikisi arasındaki farkı bilmek için akıl ve
beni aşkın körlüğünden ve yalanlarından koruyacak dostlar ver...
 
acayipleşti havalar,
bir güneş, bir yağmur, bir kar.
atom bombası denemelerinden diyorlar.

stronsium 90 yağıyormuş
ota, süte, ete,
umuda, hürriyete,
kapısını çaldığımız büyük hasrete.

kendi kendimizle yarışmadayız, gülüm.
ya ölü yıldızlara hayatı götüreceğiz,
ya dünyamıza inecek ölüm.



Nazım Hikmet
 
hayat hattında acemi tayfalardık
ne avunduk sevinç müsvetteleriyle
aşktan ikmale kaldık...

bak her sabah bağıran yeni sabaha
artık iklimler değişmiş, kuşlar da gitmiş
tenimde eski ateş, gözlerimde fer bitmiş

heybetli dağlar arasında
göğümde yıldız yitmiş...

sen hala anılarımın en beyaz yanısın

sen buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın ,
yarısısın
sen sağanakla gelen sabahlarda
çok eski bir şarkının adısın...

*
daha adamlar şehirlere otomobillerle
geceler anılarla birlikte gelir
siluetin giderek uzaklaşır, düşler de kilitlenir
efkarım bir yaralı ayrılıktan beslenir

(artık ne teneffüs zilleri çalar
ne otobüs duraklarında sabırsız bekleyişler var...)

*
kimse bilmez
yıllar yılı hep aynı beyazla gezmek nedendi
olsun!
Yirmi yıl seni özleyerek yaşlanmak da güzeldi...

Çünkü sen buğulu bir camın ardından izlediğim hayatın
yarısısın
sen sağanakla gelen sabahlarda çok eski
çok eski bir sarkının adısın...



Gizlenen içeriği görüntülemek için Giriş Yap yada Kayıt Ol .
 
Yürümek
yürümek;
yürümeyenleri arkasında boş sokaklar gibi bırakarak,
havaları boydan boya yarıp ikiye
karanlığın gözüne bakarak yürümek..
yürümek;
dost omuzbaşlarını omuzlarının yanında duyup,
kelleni orta yere
yüreğini yumruklarının içine koyup yürümek ..
yürümek;

yolunda pusuya yattıklarını,
arkadan çelme attıklarını bilerek yürümek ..
yürümek;
yürekten gülerekten yürümek ...

Nazım Hikmet
 
Üst