CMNet Okuru
Kayıtlı Kullanıcı
- Katılım
- 23 Eylül 2015
Noam Chomsky: "Dünyanın çok vahim bir çevre felaketine doğru yol aldığına dair artık hiçbir şüphe yok."

Dünyaca ünlü düşünür Noam Chomsky, Açık Radyo'da Ömer Madra'nın sorularını yanıtladı. Chomky, Madra'nın "Dünya küresel ortak varlığımız açısından nereye gidiyor?" sorusunu şöyle yanıtladı: "Bu dehşet verici bir durum. Yani Merih gezegeninde bir gözlemci dünyaya bakıyor olsaydı, 'bunlar akıllarını kaçırmışlar' diye düşünürdü. Dünyanın çok vahim bir çevre felaketine doğru yol aldığına dair artık hiçbir şüphe yok. Aslında bunun bazı emarelerini de görüyoruz. Basına bakacak olursanız -Amerikan basınına, tabii Türk basınına da- olayda sanki iki taraf varmış gibi sunuluyor. Bir yanda bunun ciddi bir kriz olduğunu söyleyenler var, öbür yanda da bunu inkar edenler. Başkanlık seçim kampanyasındaki tartışmalara bakarsanız, Obama’nın ılımlı bir tavrı vardı. 'Bir şeyler yapalım' diyordu. Ama yaptığı önerilere bakarsanız aslında 'daha fazla fosil yakıt üretmeliyiz' diyerek 'daha beter hale getirelim' demeye getiriyordu. Romney’nin tavrı ise 'Kimse pek ne olduğunu bilmiyor, daha fazla araştırmaya gerek var' deyip hiçbir şey yapmama tavrıydı.
Aslında bilim camiasına bakacak olursanız, eminim sizin de bildiğiniz gibi, bilim insanlarının %95’i bunun çok ciddi bir kriz olduğu görüşünde. Sadece birkaç bilim insanı 'kesin olarak bilmiyoruz' diyor. Çok daha büyük sayıda bilim insanı bu konsensüsü, ziyadesiyle muhafazakâr buldukları için reddediyor. Mesela MIT’de, (Massachussets Teknoloji Enstitüsü’nde) bir bilim insanı ekibi var. Bunlar iklim üzerine uzmanlaşmışlar ve IPCC’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change) İklim Değişikliği Hükümetlerarası Panelini, biliyorsunuz, hani şu Birleşmiş Milletlerin Uluslararası Analiz Komitesi'ni, her seferinde reddettiler, çünkü bunun çok fazla muhafazakâr olduğunu söylüyorlar. Her seferinde de haklı çıktılar. Daha birkaç hafta önce, geçtiğimiz yazın sonunda Kuzey kutbundaki buzların erimesinin ölçeğiyle ilgili bir inceleme yayımlandı. Bu erimenin, bilgisayar modellerinden çıkan projeksiyonların çok ötesinde bir boyutta olduğu anlaşıldı. Nitekim daha eleştirel bakan bilim insanlarının, mesela MIT ekibinin öngördüğü de buydu. Bu modeller yeterince ciddi değil dediler. Bu durum vahim bazı sonuçlara yol açıyor, bir dizi doğrusal olmayan, geometrik sonuçlara yol açıyor . Kuzey Kutbu’ndaki buz çok fazla erirse yeterince yansıtıcı yüzeyi kalmıyor, karanlık alanlar çoğalıyor, bunun sonucunda daha fazla güneş ışını emiliyor, daha hızlı bir ısınma oluyor ve bu adeta bir çığ etkisiyle büyüyor ve kontrol edilemez hale geliyor.
Bunun böyle olduğu defalarca kanıtlandı. Peki biz ne yapıyoruz? Aslında ilginçtir, bu konuda bir şeyler yapan yegane ülkeler, halkının çoğunluğu yerlilerden oluşan ülkeler. Bütün dünyada bir şeylerin yapılması gerektiğini düşünen halklar, nüfusunun çoğunluğu yerlilerden oluşan halklar. Mesela Bolivya’da, Güney Amerika’nın en yoksul ülkesinde, aslında nüfusun çoğunluğu yerlilerden oluşuyor ve daha şimdiden Anayasalarında 'Toprak ana hakları' diye adlandırdıkları birtakım maddeler var. Yani sadece insan hakları değil, tabiatın da hakları var. Batılılar bununla alay ediyor ama Bolivyalılar haklı. Mesela Ekvator’da , büyük bir yerli nüfusun olduğu bu ülkede, şimdi zengin ülkeleri, ABD ve Avrupa’yı, OECD üyesi ülkeleri, petrolü topraktan çıkarmadıkları için kendilerine kaynak versinler diye ikna etmeye çalışıyorlar. Biliyorsunuz onlarda petrol bol ama kendi kalkınmaları için ihtiyaçları olduğu halde petrolün yeraltında kalmasını tercih ediyorlar. Ama tabii bunu yapabilmek için kaynağa ihtiyaçları var.
Geçenlerde Avustralya’daydım, orada Aborijinlerden oluşan çok güçlü bir madencilik karşıtı topluluk var. Bunlar İngiliz yerleşmecilerin yok etmeyi başaramadığı, oraya buraya dağılmış bir Aborijin topluluk. Çok fazla sayılmazlar ama azımsanacak sayıda da değiller. Aynı şey Kolombiya’da da oluyor. Ben Güney Kolombiya’da yoksul çiftçi topluluklarıyla, campesino’larla, yerli halkla, Afrika kökenli Kolombiyalılarla çalışıyorum. Onlar da vargüçleriyle madencilik yapılmasın diye mücadele ediyorlar. Çünkü bu her şeyden önce çevreye zarar veriyor, tabii hayatlarını da mahvediyor, ayrıca tahrip edici zehirli maddelerin ortaya çıkmasına neden oluyor.

Dünyaca ünlü düşünür Noam Chomsky, Açık Radyo'da Ömer Madra'nın sorularını yanıtladı. Chomky, Madra'nın "Dünya küresel ortak varlığımız açısından nereye gidiyor?" sorusunu şöyle yanıtladı: "Bu dehşet verici bir durum. Yani Merih gezegeninde bir gözlemci dünyaya bakıyor olsaydı, 'bunlar akıllarını kaçırmışlar' diye düşünürdü. Dünyanın çok vahim bir çevre felaketine doğru yol aldığına dair artık hiçbir şüphe yok. Aslında bunun bazı emarelerini de görüyoruz. Basına bakacak olursanız -Amerikan basınına, tabii Türk basınına da- olayda sanki iki taraf varmış gibi sunuluyor. Bir yanda bunun ciddi bir kriz olduğunu söyleyenler var, öbür yanda da bunu inkar edenler. Başkanlık seçim kampanyasındaki tartışmalara bakarsanız, Obama’nın ılımlı bir tavrı vardı. 'Bir şeyler yapalım' diyordu. Ama yaptığı önerilere bakarsanız aslında 'daha fazla fosil yakıt üretmeliyiz' diyerek 'daha beter hale getirelim' demeye getiriyordu. Romney’nin tavrı ise 'Kimse pek ne olduğunu bilmiyor, daha fazla araştırmaya gerek var' deyip hiçbir şey yapmama tavrıydı.
Aslında bilim camiasına bakacak olursanız, eminim sizin de bildiğiniz gibi, bilim insanlarının %95’i bunun çok ciddi bir kriz olduğu görüşünde. Sadece birkaç bilim insanı 'kesin olarak bilmiyoruz' diyor. Çok daha büyük sayıda bilim insanı bu konsensüsü, ziyadesiyle muhafazakâr buldukları için reddediyor. Mesela MIT’de, (Massachussets Teknoloji Enstitüsü’nde) bir bilim insanı ekibi var. Bunlar iklim üzerine uzmanlaşmışlar ve IPCC’nin (Intergovernmental Panel on Climate Change) İklim Değişikliği Hükümetlerarası Panelini, biliyorsunuz, hani şu Birleşmiş Milletlerin Uluslararası Analiz Komitesi'ni, her seferinde reddettiler, çünkü bunun çok fazla muhafazakâr olduğunu söylüyorlar. Her seferinde de haklı çıktılar. Daha birkaç hafta önce, geçtiğimiz yazın sonunda Kuzey kutbundaki buzların erimesinin ölçeğiyle ilgili bir inceleme yayımlandı. Bu erimenin, bilgisayar modellerinden çıkan projeksiyonların çok ötesinde bir boyutta olduğu anlaşıldı. Nitekim daha eleştirel bakan bilim insanlarının, mesela MIT ekibinin öngördüğü de buydu. Bu modeller yeterince ciddi değil dediler. Bu durum vahim bazı sonuçlara yol açıyor, bir dizi doğrusal olmayan, geometrik sonuçlara yol açıyor . Kuzey Kutbu’ndaki buz çok fazla erirse yeterince yansıtıcı yüzeyi kalmıyor, karanlık alanlar çoğalıyor, bunun sonucunda daha fazla güneş ışını emiliyor, daha hızlı bir ısınma oluyor ve bu adeta bir çığ etkisiyle büyüyor ve kontrol edilemez hale geliyor.
Bunun böyle olduğu defalarca kanıtlandı. Peki biz ne yapıyoruz? Aslında ilginçtir, bu konuda bir şeyler yapan yegane ülkeler, halkının çoğunluğu yerlilerden oluşan ülkeler. Bütün dünyada bir şeylerin yapılması gerektiğini düşünen halklar, nüfusunun çoğunluğu yerlilerden oluşan halklar. Mesela Bolivya’da, Güney Amerika’nın en yoksul ülkesinde, aslında nüfusun çoğunluğu yerlilerden oluşuyor ve daha şimdiden Anayasalarında 'Toprak ana hakları' diye adlandırdıkları birtakım maddeler var. Yani sadece insan hakları değil, tabiatın da hakları var. Batılılar bununla alay ediyor ama Bolivyalılar haklı. Mesela Ekvator’da , büyük bir yerli nüfusun olduğu bu ülkede, şimdi zengin ülkeleri, ABD ve Avrupa’yı, OECD üyesi ülkeleri, petrolü topraktan çıkarmadıkları için kendilerine kaynak versinler diye ikna etmeye çalışıyorlar. Biliyorsunuz onlarda petrol bol ama kendi kalkınmaları için ihtiyaçları olduğu halde petrolün yeraltında kalmasını tercih ediyorlar. Ama tabii bunu yapabilmek için kaynağa ihtiyaçları var.
Geçenlerde Avustralya’daydım, orada Aborijinlerden oluşan çok güçlü bir madencilik karşıtı topluluk var. Bunlar İngiliz yerleşmecilerin yok etmeyi başaramadığı, oraya buraya dağılmış bir Aborijin topluluk. Çok fazla sayılmazlar ama azımsanacak sayıda da değiller. Aynı şey Kolombiya’da da oluyor. Ben Güney Kolombiya’da yoksul çiftçi topluluklarıyla, campesino’larla, yerli halkla, Afrika kökenli Kolombiyalılarla çalışıyorum. Onlar da vargüçleriyle madencilik yapılmasın diye mücadele ediyorlar. Çünkü bu her şeyden önce çevreye zarar veriyor, tabii hayatlarını da mahvediyor, ayrıca tahrip edici zehirli maddelerin ortaya çıkmasına neden oluyor.